30 Ağustos 2008 Cumartesi
Bilgisayarımız Düzeldi..
Bilgisayarımız üst düzey yetkililerin el-kol-bacak koyması ile eski haline dönmüş durumdadır..
Ha bu arada Elektrik faturası 50 Milyon gelmiş, o apayrı bi mevzu..
Neyse..
Hemen SMF Kurumlarına başlayayım da evdekiler görsünler günlerini..
Yaptığım forumun reklamını burdan yaparım ben yine..
25 Ağustos 2008 Pazartesi
Tam Da Zamanında...
Örneğin CPU çok aşırı şişiyor ve değil FTP'den dosya göndermek işte bu gördüğünüz yazıları bile zor yazıyorum..
İşte buyrun kanıtı:
Allah'a sığınıyorum..
Ne diyelim yani..
Zaman geçecek ve göreceğiz neler olacağını..
22 Ağustos 2008 Cuma
SMF Toplist Açıldı..
Uzun süredir aklımı kurcalayan bir meseleyi çözdüm..
SMF Toplist Açıldı!!
Sizinde SMF siteniz var ise hiç durmayın..
Hemen sitenizin reklamını yapalım..
Toplist Kayıt İçin Tıkla
18 Ağustos 2008 Pazartesi
Cyber-Warrior Üyelerine Ücretsiz SMF Forum Kurulumu
Sonunda bu da oldu...
İsteyene SMF kuruyoruz..
Tema yüklüyoruz..
SEO kurulumu yapıyoruz..
Ücret filan da almıyoruz ha..
Üstüne üstlük 7/24 saat destek veriyoruz(Teşbihte Hata Olmaz)
İstediğiniz bir şey olursa da hemen yapıyoruz..(Büyük şeyleri yapmıyoruz haaa)
Eee..
Ben de forum istiyorum hostum war, domainim var..
Kurun kardeşim bana da bi tane diyosanız..
Ekleyin:
osman(et)zwebtasarim.net
Not:Bu kampanya Cyber-Warrior.org üyelerine özeldir..
Eğer CW üyesi değil de Hak Yol için çalışıyorsanız forumunuz yine kurulur..
Forumu kurulanların listesi blogumuzda BAŞ KÖŞEDE yayınlanacak, cümle aleme methedilecektir..
Hayırlısı..
Domain Statüleri
domaini ilk kayıt ettigimizde yukarıdaki gibi bir mesaj gorunucektir, bu mesajın anlamı domain uzerinde herturlu degisiklik yapılabilir ornek: name server degisiklikleri, renew yapılabilir vede transfer islemine acık anlamına geliyor.
STATUS: REGISTRY-LOCK
domain registry tarafından kilitlenmistir, registry-lock statusunde olan hic bir domain uzerinde degisiklik yapılamaz vede dusmez.. tekrar degisiklik yapılabilmesi icin registry lock durumunu kaldırması gerekmektedir. bu sure icersinde domain sure uzatma islemi yapılabilir.
STATUS: REGISTRY-HOLD
domain registry tarafından hold durumuna alınmıstır, hic bir sekilde registrar tarafından degisiklik yapılamaz vede kaydı silinemez. registry hold durumunu kaldırdıgında ancak ozaman degisiklik yapabilmektedir. bu sure icersinde domain suresi uzatılabilir.
STATUS: REGISTRAR-LOCK
bu yazı ise ismindende anlasılacagı gibi domaini kilitler, domain uzerinde herhangi bir degisiklik yapılmasını onler.. domain icin talep edilen transfer istekleride kabul edilmeyecektir.. bu ozellik guvenliginiz acisindan herkezin yapması tavsiye edilir.
STATUS: REGISTRAR-HOLD
bu mesaj ise tamamen ilgili registrar tarafından domain hold durumuna alınmıstır.. genelde domain expire suresi gectiginde 30 ila 45 gunluk bu status"e alınır, bu ozellik aktif olan domainlerde degisiklik yapılamaz vede domain kayıttan dusmez.. bu sure icersinde domain sahibi domain kaydını uzatılabilir, domain yenilendiginde tekrar kullanıma acılır yani ACTIVE durumuna gelir.. eger yenilenmezse domain dogrudan REDEMPTIONPERIOD statusune gecer.
STATUS: REDEMPTIONPERIOD
artık domain kullanılmaz hale gelmistir domain ilgili registrar firmasından alınmıstır, 30 gunluk bir sure baslamıstır bu sure icinde transfer, modifiye, sure uzatma gibi islemler yapılamayacaktır ve bu sure sonunda domain pending delete olur. Bu sure icersinde tekrar domain geri kullanıma acılabilir ancak bu sefer fiyat firmadan firmaya degisiyor geri almak isterseniz ortalama 200- 500$ civarı bir ucret odeyip domaininizi geri alabiliyorsunuz yada dogrudan verisign"in genel sayfasına gidip: http://registrar.verisign-grs.com adresinden rgp formunu doldurup basvuru yapabilirsiniz verisign sizden 99.99$ talep edicektir ve domaininiz 7- ila 14 gun icinde tekrar aktif olucaktır.
STATUS: PENDINGRESTORE
redemptionperiod statusunde olan bir domaini tekrar kullanıma acmak icin registrar talepte bulunmustur, talep registry"e(verisign) ulasmıs vede statusu pendingrestore alınmıstır.. bu 7 gunluk sure icersinde domain gercek sahibi ilgili registrant tarafından doldurulmus form verisign"e registrar tarafından ulastırılması gerekmektedir.. ulastırılmadıgı takdirde tekrar domain redemptionperiod statusune donecektir. hersey verisign(registry) tarafından onaylandıgı takdirde 7 gun icinde tekrar domaini hesabınızda gorebilirsiniz.
STATUS: PENDINGDELETE
ve artık son 5 gun baslar, pendingdelete asamasına gelen domainlerin geri donusumu yoktur.. bu statuse gelen domainler kayıttan 5 gunun sonunda registry tarafından silinir, bu 5 gunun sonunda domain herkez tarafından kaydedilebilir.. bu sure icersinde ancak domaini tekrar alabilmek icin sadece backorder sansınız kalıyor.. backorder firmaları domainin dusecegi 5. gunun Pasifik zamana gore en gec saat 10:00 kadar backorder yapma sansınız var bu sure bittiginde backorder talepleri sona erer ve 10:00- 13:00 saatleri arasında domainler registry tarafından tekrar kaydedilmek uzere bırakılır. backorder firmaları domaini tekrar hızlı bir sekilde kaydetmek icin domain dustukten mili saniyeler icersinde yakalamaya calısır.
PHP Nedir ?++
16 Ağustos 2008 Cumartesi
Turkcell Evden Eve Nakliyat
Yeni bir site ile karşınızdayım..
Umarım beğenirsiniz..
Turkcell Evden Eve Nakliyat
15 Ağustos 2008 Cuma
505 Kuruş
- Beni, 505 kuruştan çıkaracaksın, dedi. 500 kuruşa bir köle alıp seni öldürtecek, 5 kuruşluk iple de herifi astıracağım. Ertesi gün konsolos adayı terk etti.
15 bin Askerimiz Kör Oldu
Kampın tam adı, "Seydibesir Kuveysna Osmanli Useray-i Harbiye Kampı" idi. Bu kampta, 1918"de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tumen"in 48. Alayı"na baglı Osmanlı askerleri tutuluyordu. 12Haziran 1920"ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, agır hakaret ve aşagılamaya maruz kaldılar. Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi... Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kamplarin Ingiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savas bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyleölenler dışındaki askerleri teslim etmek, Ingilizler"in işine gelmiyordu. Cünkü, olasi yeni bir savasta, bu askerlerin yeniden karşılarına cıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, Ingilizlerin beyinlerine işlenmişti. Çözüm toplu katliamdı... Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin cok uzerinde krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak Ingiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarina izin vermiyorlardi. Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez Ingilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Cünkü gözler yanmıştı...
Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. Bu vahset, 25 Mayis 1921 tarihinde TBMM"de görüşüldü.
Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır"da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan Ingiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması icin TBMM"nin teşebbüse geçmesini istediler. Tabiiki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işide unutuldu gitti. Ama onlar unutmuyorlar... Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması... ERMENİLER SOYKIRIM YAPILDI DIYE DÜNYAYI AYAĞA KALDIRIYOR BİZİM TARİHİMİZDEN HABERİMİZ YOK.
WINDOWS’un Tarihi
Windows 1.0
Windows serisinden ilk işletim sistemi Windows 1.0 olarak 1985 yılında piyasaya çıktı. 1.0 bir task-switcher idi. Yani, birden fazla programı açabiliyor ama aynı anda tek bir program aktif oluyordu. Diğerlerinin çalışması askıya alınıyordu. Kullanıcı askıya alınan bir programa geçtiğinde bu sefer o program kaldığı yerden çalışmaya başlıyordu. Bu ilk versiyon hiç tutulmadı. Tutulmamasının nedeni o sıralarda kullanılan bilgisayarların donanım olarak yetersiz kalmasıydı. PC’ler o zamanlar grafik düşmanı bir yapıya sahiptiler. Ayrıca, bilgisayarlar henüz bugünkü yaygınlık düzeyine ulaşmamışlardı ve o zamanın kullanıcıları daha teknik kökenli kişiler idi. Bu da grafik arabirimli bir sistemden yararlanabilecek insanların azlığı anlamına geliyordu. Son bir neden ise Microsoft’un grafik kullanıcı arabirimleri üzerine çok deneyimli olmamasıydı.
Bu ilk sürüm, 1984 yılında piyasaya çıkan Apple Macintosh’a karşılık olarak üretilmişti. Macintosh başından itibaren grafik temelli olarak tasarlanmıştı. PC’ler ise metin temelli sistemler olarak işe başladılar. Bu da grafik temelli bir yapıya uyarlanmalarını zorlaştırdı. Bu yapı bugün bile olumsuz etkilerini hissettiriyor.
Windows 2.x
Microsoft’un ikinci girişimi de pek parlak olmadı. 1987 Yılında piyasaya sürülen Windows 2.0 grafik temelli olmasına karşın doğru dürüst ikon bile kullanmıyordu. Daha çok grafik ortamında gerçekleştirilmiş metin temelli bir sistemdi. Çünkü daha iyi grafikler için gereken güçlü işlemciler halen ortada yoktu. Gerçi Intel 1985 yılında 80386’yı çıkarmıştı ama piyasada en yaygın işlemciler 8088 ve 80286 idi. Zaman içinde Microsoft, Windows’un 80286 işlemcilerinin gücünden yararlanmasını sağlayan Windows/286 versiyonunu çıkardı. Bütün dezavantajlarına karşın bu versiyonun kullanımı yine de DOS’tan daha kolaydı ve kullanıcının birden fazla programı çalıştırabilmesine olanak sağlıyordu. Ama hem 8088 versiyonu hem de 286 versiyonu halen birer task-switcher’dı. Çokgörevli (Multitasking) bir yapıda değildi. Task switching’de birden fazla program çalıştırılabilir ama yalnızca öndeki program iş yapar. Arka plandaki programların işleyişi askıya alınır. Çokgörevli çalışmada ise hem ön hem arka plandaki programlar çalışmalarını sürdürürler. 1988’de çıkartılan Windows/386 versiyonunda çokgörevlilik sağlanıyordu. Ama çokgörevlilik var çokgörevlilik var. Windows/386 ile gelen (ve Windows NT ile Windows 95’e kadar süregelen) çokgörevlilik işbirlikçi bir çokgörevlilik (cooperative multitasking) idi. Işbirlikçi çokgörevlilikte birden fazla program aynı anda çalışabilir. Arka plana alınan programların çalışması devam eder. Programlar birbileri ile iyi geçinmek yani, işbirliği yapmak zorundadırlar. O anda çalışan bir program bir süre sonra CPU zamanı, sabit disk, COM portları vb. sistem kaynaklarını diğer programlara sunarak onların da çalışmasını sağlar. Ama kötü yazılmış bir program bütün sistem kaynaklarına el koyabilir. Diğer programların çalışıp çalışmamasına yalnızca o program karar verebilir. Buna karşılık Windows 95’de ve Windows NT’deki çokgörevliliği işletim sistemi yönetir. Hangi programın hangi sistem kaynağına ne kadar süre ile sahip olacağını işletim sistemi belirler. Programlar için işletim sistemi tarafından belirlenen süre sonunda işletim sistemi devreye girer ve sistem kaynaklarını bir diğer programa aktarır. Bu türden çokgörevliliğe önceden belirlenmiş çokgörevlilik denir (preemptive multitasking).
Windows 2.0’ın üç versiyonu da piyasada tutulmadı. Üç versiyonun da kullanıcı arabirimi yeterince basit ve kullanışlı değildi. Ayrıca üçü de yeterince güvenilir değildi
Windows 3.x
1990 yılının 22 Mayıs’ında büyük bir kampanya eşliğinde piyasaya çıkartılan Windows 3.0, önceki versiyonların tersine çok başarılı oldu. Bellek kullanımının gelişmiş olması gibi güçlü teknik özelliklerinin yanısıra kullanıcı arabirimi de olağanüstü gelişmiş idi. Ikonlar ilk kez burada yoğun bir şekilde kullanılmaya başladılar. Birçok kişinin Windows ile özleştirdiği Program Manager arabirimi de bu versiyonda ortaya çıktı. En önemlisi de, birden fazla programın aynı anda oldukça sorunsuz bir şekilde çalışabilmesiydi. Kuşkusuz Microsoft bu versiyonda da bazı ödünler verdi. Örneğin, 8088 işlemcili, düşük konfigürasyonlu bilgisayarların da Windows 3.0’ı çalıştırabilmeleri göz önünde tutulmuştu. 8088’in çalışabileceği son Windows versiyonu Windows 3.0 oldu.
Windows 3.0 piyasada çok iyi karşılandı. Ama kullanıcıların sayısının artmasıyla birlikte sorunlar da ortaya çıkmaya başladı. Çıkan sorunların büyük kısmı düşük konfigürasyonlu makinalar düşünülerek verilen ödünlerden kaynaklanıyordu. Örneğin, Windows 3.0 gerçel modda (real mode) çalıştırılabiliyordu ama bu bu modda hiç de güvenilir değildi. Işletim sistemi bu modda çalışırken kötü yazılmış bir program sistemi çökertebilirdi. Korunmalı modda (protected mode) çalışan bir işletim sistemi ise bu türlü programların sisteme zarar vermesini daha iyi engelleyebilirdi.
Bir başka sorun da ünlü geri dönülemez uygulama hatasıydı (unrecoverable application error, UAE). Bu hataların çoğunda Windows’un bir kusuru yoktu; programlar bir dosyayı açmaya çalışmadan önce böyle bir dosyanın var olup olmadığını kontrol etmiyorlar ya da olmayan bir sistem kaynağına ulaşmak istiyorlar ya da buna benzer bir hata yapıyorlar ve sistem çöküyordu.
Bütün bu sorunlara çare olarak Microsoft, Windows 3.1 versiyonunu çıkardı. Bu versiyonda kullanıcıya yeni gelen çok az şey vardı. Ama asıl farklılık küçük ayrıntılarda ve sistemin derinliklerindeydi. Bu versiyonda UAE’ler hemen hemen ortadan kayboldular. Çünkü Microsoft artık sistemden bir şey istendiği zaman isteğin geçerli olup olmadığını araştıran mekanizmalar eklemişti. Bir uygulama diskte yer alan bir dosyayı istediği zaman ya da benzer bir iş yapmak istediği zaman Windows ilk önce işin yapılabilirliğini kontrol ediyordu (örneğin, istenilen dosyanın diskte yer alıp almadığını kontrol ediyordu). Bu özellik birçok yazılımevinin ürettikleri yazılımları gözden geçirmesini sağladı. Yazılımevleri sorun çıkarmaya aday kısımları inceleyip yazılımlarını neredeyse yeniden yazdılar. Bütün bunlara karşın yine de sistem bütünlüğünü bozan uygulamalar ortaya çıkıyordu. Bu durumda sonuç genel koruma hatasıydı (general protection fault, GPF). Yani, UAE’ler ortadan kalktı ama şimdi de yerine GPF’ler geldi. Bir sorun çıktığı zaman kullanıcı açısından değişen tek şey gelen mesajdı. Ama Windows 3.1, GPF’lerden sonra kendini daha kolay toparlayabiliyordu. Windows donup kalmadan önce en azından hatanın nedenini gösterebiliyordu. UAE’ler ise genelde Windows’un tanımlayamadığı hatalardan çıkıyordu. Bu fark, üreticilerin programlardaki hataları daha kolay görebilmelerini sağlıyordu. Bunların yanısıra ortalama bir kullanıcı şimdi çok daha az hata, yani GPF, ile karşılaşıyordu.
Microsoft Windows 3.1 ile birlikte daha da gelişmiş ve güvenilir hale getirilmiş bir bellek düzeni sağladı. Windows 3.1 sanal bellek kullanabiliyordu; yani, sabit diskin bir bölümü RAM bellek gibi kullanılabiliyordu. Microsoft bu ek belleğin bir bölümünü daha gelişmiş, 16 bitlik aygıt sürücüleri sağlamak için kullandı. 16 bitlik sürücüler korunmalı modda çalıştığı için Windows 3.1 8088’li bir makinada kullanılamıyordu.
Windows for Workgroups 3.11
Windows 95 öncesi en güvenilir, en sağlam Windows versiyonu Windows for WorkGroups 3.11 oldu. Bu versiyon aslında öncekilere göre çok daha iyi bir ağ desteği sağlamak için üretilmişti ama özellikleri yüzünden tek başına çalışan PC’lere bile yüklenmeye başladı
Bu versiyon ile birlikte, birkaç bilgisayarın bulunduğu ortamlarda, başkaca bir ağ işletim yazılımı kullanmadan bir bilgisayar ağı oluşturmak mümkün oluyordu. Ayrıca elektronik posta için Microsoft Mail ve iş düzenini sağlamak için Scheduler programını da içeriyordu.
3.11’in daha güvenli olmasının nedeni ise önceki versiyonlarda bulunan hataların (bug) çoğunun temizlenmesiydi. Ayrıca 32 bitlik disk erişimi gibi yeni ve performansı arttıran özellikleri de vardı. Ama halen yeterince güvenilir bir sistem değildi. Olması da mümkün değildi. Çünkü önceki Windows versiyonları gibi o da disk erişimi ve benzeri işler için DOS’u kullanıyordu. Korumalı modda çalışan, birden fazla programı aynı anda çalıştıran bir işletim sistemi alt düzey işler için gerçel mod, tek-görevli bir sistemi kullanırsa sorunların çıkması kaçınılmaz.
Windows NT
DOS ve OS/2’dan sonra Microsoft’un üçüncü tam-tekmil işletim sistemi denemesi Windows NT oldu. Windows NT’yi Digital’dan transfer edilen bir grup yazdı. Digital’ın WAX bilgisayarlarında kullanılan VMS işletim sistemini de bu grup yazmıştı (Windows NT’nin kısaltması WNT’yi oluşturan harflere bakarsanız herbirinin VMS kısaltmasındaki harflerden sonra geldiğini görürsünüz). Windows NT, daha önceki Windows yazılımlarından farklı olarak DOS’a gerek duymayan tam bir işletim sistemi idi.
DOS/Windows ikilisi varken NT’ye niçin gerek duyulduğu sorulabilir. Bu sorunun yanıtını şöyle verebiliriz. DOS ortada durduğu sürece güvenilir, hızlı, çağa uygun bir işletim sistemi oluşturmak hayaldi. Yaratılan herşey DOS’un kısıtlamaları yüzünden yetersiz kalmaya mahkumdu. Microsoft bu yazılımlarla büyük işyerlerine giremiyor, ciddi uygulamalar gerçekleştiremiyordu. Büyük işyerleri kullanımı kolay, grafik arabirimli ama çok daha güvenilir ve güçlü bir işletim sistemi istiyorlardı.
Windows NT güvenilir bir yapıdaydı. Buradaki çok görevlilik yapısının preemptive olduğunu yukarda söylemiştik. Ayrıca uygulamaların doğrudan donanıma (disk, görüntü kartı, faks-modem kartı vb.) erişimi yasaklanmıştı. Daha önceki uygulamalar performanslarını arttırmak için DOS’u atlayıp donanıma doğrudan erişmek eğilimindeydirler. Bu da sistemin kararlılığını (stability) azaltıyordu. NT’de ise uygulamalar donanıma doğrudan erişemiyordu. İsteklerini çekirdek (kernel) modunda çalışan yönetici hizmetlere iletiyorlardı. Yönetici hizmetler isteklerin uygun olup olmadığına bakıyor, uygunsa istekleri yerine getirip sonuçlarını uygulamalara bildiriyordu.
NT aynı zamanda Microsoft’un ilk 32 bitlik işletim sistemi idi. PC dünyasında 32 bitlik ilk işlemci, 80386, 1985 yılında piyasaya çıkmıştı ama 1993 yılına kadar bu işlemcinin kaynaklarını sonuna kadar kullanan bir işletim sistemi üretilememişti. İşletim sisteminin 32 bitlik olması işlemlerin daha hızlı yapılabilmesini ve daha büyük belleklere daha kolay erişimi sağlıyordu.
NT başlangıçtan itibaren çokişlemcili (multiprocessing) çalışabiliyordu. Yani, bilgisayarda birden fazla işlemci bulunuyorsa işleri eşit bir şekilde bu işlemcilere dağıtabiliyor ve sistem performansını arttırabiliyordu. Daha önceki işletim sistemlerinin tersine NT, Intel işlemcilerine mahkum değildi. NT, Digital’ın Alpha, Silicon Graphics’in MIPS ve IBM/Motorola/Apple üçlüsünün PowerPC işlemcisi ile de çalışabiliyordu (yakın zamanlarda MIPS ve PowerPC işlemcileri için NT geliştirilmesi işine son verildi). Bu işlemciler arasında halen en iyi fiyat/performans oranı Intel işlemcileri ile elde ediliyor. (Burada Intel derken aslında bir platformu, i386 platformunu, kastediyorum. Intel firmasının işlemcileri dışında, AMD ve Cyrix işlemcileri de bu paltformda yer alıyorlar. Hatta AMD işlemcileri çoğu zaman performans bakımından Intel işlemcileri geçiyorlar.)
Microsoft, NT’yi ilk olarak sunucu bilgisayarlarda kullanılmak üzere tasarladı. Bu yüzden de üzerinde çalışabileceği bilgisayarın oldukça yüksekti özelliklere sahip olması gerekiyordu. Hızlı bir işlemci ve en az 16MB bellek istiyordu. Yeni bilgisayar alanlar bu özellikleri küçümseyebilirler; çünkü aldıkları bilgisayarlar şu anda en azından 633MHz’lik bir Celeron’a ve 64MB’lık bir belleğe sahip. Ama NT’nin ilk çıktığı zamanlarda (çok değil, 1993 yılında) bu özellikler küçük bir servet anlamına geliyordu.
Microsoft’un daha sonra geliştirdiği workstation versiyonu NT’nin daha düşük konfigürasyonlu makinalarda da çalışmasını sağladı. Düşük konfigürasyon diyoruz ama yine de bu versiyon için de en az 12 MB gerekiyordu. Bu versiyon daha az kullanıcı, daha az sayıda bir arada çalıştırılabilecek işlemci vb. şeyler demekti.
Paranın ikinci planda, güvenilirlik ve performansın ilk planda kaldığı büyük işyerlerinde, devlet dairelerinde NT ilgi çekmeyi başardı. Ama bütün parlak özelliklerine karşın NT bir türlü yayılamadı. Değerlendirmelerde hep yüksek puanlar ve övgüler alıyordu. Ama Microsoft’un istediği yalnızca güzel değerlendirmeler değildi. Microsoft, hiç bir zaman kısıtlı pazarlara yönelik üretim yapan bir firma olmadı. Onun için başarı, ürününün 10-20 bin değil, 10-20 milyon adet satmasıydı. NT, hem donanım olarak zamanına göre üstün ve pahalı bir donanım gerektirmesi, hem de bu işletim sistemi için yazılmış 32 bitlik programların piyasada bulunmaması yüzünden bir türlü yaygınlaşamıyordu.
Bu ortamda ne yapılabilirdi? Ya bu projenin batak olduğuna karar verip başka şeyler denenecekti ya da bu ürünün yaygınlaşmasını kolaylaştıracak yeni hamleler düşünülecekti. Microsoft daha önce de, daha sonra da, batak projelerin içerisine girmiş ama vazgeçmesini bilmişti. NT’de durum değişikti: Microsoft, NT’ye güveniyordu; vazgeçmek niyetinde değildi. Microsoft’a göre NT sıradan bir ürün değildi. Firmanın bütün geleceğini bağladığı bir projeydi bu.
NT’den vazgeçilmeyecekse onun yaygınlaşmasını engelleyen unsurlar temizlenmeliydi. Kullanıcıları hem donanım olarak hem de yazılım olarak NT’ye uygun bir duruma getirmek gerekiyordu.
Microsoft’un donanım tarafında çok şey yapması gerekmedi. 1990’ların ortalarından başlayarak yarıiletken teknolojisinde akıl almaz ilerlemeler gerçekleşti. Birim hacme daha çok devre sığdırılırken fiyatlar sürekli düşmeye başladı. Birkaç örnek vermek isterim: 1995 Temmuzunda, Intel’in Türkiye temsilcisi olan Empa’da çalışırken, Pentium 75 işlemciyi 350 dolardan satıyorduk. Şu anda ise 1.4GHz’lik bir Pentium IV işlemci hemen hemen aynı fiyata satılıyor. O zamanlar bilgisayarımın belleği 4MB iken şimdi yalnızca görüntü kartımın belleği 16MB. Yine o zamanlar bilgisayarımın sabit diski 80MB iken şimdi tam 45GB’lık bir sabit diskim var.
Yazılım tarafında ise yapılacak çok şey vardı. Yazılım firmaları 10-20 bin satan NT için 32 bitlik program üretmeye yanaşmıyorlardı. Haklıydılar. Öbür yanda yüzlerce milyona ulaşan bir Windows 3.1 piyasası vardı. Onları ikna etmek için denklemin öbür tarafına, yani kullanıcı tarafına geçmek ve önce onları 32 bitlik ortamlara taşımak gerekiyordu. Eğer kullanıcılar 32 bitlik bir işletim sistemine geçerlerse yazılım firmaları da 32 bitlik program üretmeye başlayacaklardı. Buradan hareket eden Microsoft, tarihinin en masraflı tanıtım kampanyası ile duyurduğu Windows 95’i üretti. 1995’in Ağustos ayında bu işletim sistemi piyasaya çıkarken Türkiye’de Ali Kırca Taksim’den canlı yayın ile bu ürünü tanıtıyordu. Gazeteler, dergiler, televizyonlar bu yeni ürünün tanıtımıyla dolup taşıyordu. Eşimin memleketi olan ve temelde tütüncülükle uğraşan Akhisar’da bile bilgisayarla ilgilendiğimi duyan kişiler bana Windows 95’i soruyorlardı. Böyle bir şey daha önce yaşanmadığı gibi daha sonra da yaşanmadı.
Windows 95
Microsoft, Windows 3.11 ve DOS 6.22 ikilisi sonrasında, kullanıcıların önünde bulunan bilgisayarlarda çalışacak yeni bir işletim sistemi çıkaracağını açıkladı. Bu yeni sistemde DOS’a gerek kalmıyordu. Kullanıcılar başından sonuna dek grafik ve dost bir ortamda çalışabileceklerdi.Bu yeni sistem 1995 içinde çıkarıldığı için Windows 95 olarak adlandırıldı. 1995’in Ağustos ayında tarihin gördüğü en büyük bilgisayar kampanyası eşliğinde piyasaya sürülen bu sistem çok tutuldu. Daha ilk haftada milyonun üzerinde satış rakamlarına ulaştı.
Windows 95’de DOS ortadan kalktı ama geriye doğru uyumluluk yüzünden büyük ödünler verildi. Örneğin, 32 bitlik olduğu söylenen Windows 95’de çok yoğun bir şekilde 16 bitlik kodlar kullanılıyordu. Ama bu sayede de daha önceki programlarla ve ürünlerle sorunsuz bir şekilde çalışma sağlanıyordu. Ayrıca Windows 95’in Tak-çalıştır (Plug-and-play) özelliği sayesinde bilgisayara yeni parçalar eklemek çok kolaylaşıyordu.
Windows 95’de bütün Windows DLL’leri ve destek kodları korumalı modda çalışıyordu. DOS uygulamalarını çalıştırmak için bir sanal makina (virtual machine) oluşturuyor ve bu makina üzerinde bir DOS kopyası çalıştırıyordu. Tak-çalıştır özelliği olmayan makinalarda bir kısım BIOS fonksiyonları için destek sağlıyor ve gerçel-mod sürücüler kullanan çok eski kartları bile destekliyordu. Windows 95 gerçel mod sürücüleri dışında tamamen korumalı modda çalışıyor ve Windows NT’nin 32 bitlik programlama arabiriminin bir alt kümesini kullanıyordu.
Windows 95, daha önceki Windows versiyonlarından daha iyi, daha hızlı ve daha güvenilir çalışmakla kalmıyor kullanıcıya yeni bir grafik arayüzü de getiriyordu. Bu arayüz çok tutulunca uyumluluğu sağlamak için Windows NT 4.0’a da yerleştirildi.
Yukarda saydığımız kısımlar dışında Windows 95 ile kullanıcıların elektronik posta ve iletişim gereksinimlerini karşılayan MAPI ve TAPI desteği, az sayıda bilgisayardan oluşan küçük bir bilgisayar ağını çok kolay kurabilme desteği de sağlanıyordu.
Windows 95’de her türlü program çalışıyordu ama bu işletim sisteminden en yüksek yararı sağlamak için 32 bitlik programlar kullanmak gerekiyordu. Windows 95’in yaygınlaşmasıyla birlikte yazılım firmaları hızla 32 bitlik program üretmeye başladılar. Windows 95 için üretilen 32 bitlik programların hemen hepsi NT üzerinde de çalışıyordu. Microsoft böylece yazılım piyasasını da istediği gibi 32 bitlik bir yapıya kavuşturdu.
Windows NT 4.0
Windows NT’nin en son versiyonu olan NT 4.0, 1996 yılında piyasaya çıktı. NT 4.0’daki en büyük yenilik 1995 yılında piyasaya çıkan Windows 95’in arayüzünü kullanması idi. Bunun yanısıra bir DNS sunucu hizmetinin işletim sisteminde yer alması ve grafik altsisteminin çekirdek kipine taşınması gibi bazı ufak tefek değişiklikler vardı. Ama özellikle grafik altsisteminin çekirdek kipine taşınmasıyla birlikte artan grafik performansı, bilgisayar destekli tasarım programı (CAD) üreticilerini NT’ye çekti. NT halen CAD için en çok tercih edilen platform niteliğini taşıyor.
Windows NT 4.0 geriye doğru uyumluluk konusunda Windows 95’in çok gerisindedir. Windows 95’in çalıştırdığı birçok DOS ve 16 bitlik Windows uygulamalarını NT 4.0 çalıştırmaz. Çalıştırmaması da gerekir. Çünkü bu çalışmayan programlar ya doğrudan donanıma müdahale eden ya da ciddi bir şekilde sistem bütünlüğünü ve güvenilirliğini ihlal eden programlardır. Bu türlü programları çalıştırmak istiyorsanız işletim sistemi olarak Windows 95’i seçebilirsiniz. Ama en iyisi programlarınızı yenilemektir.
Windows NT 4.0 piyasada büyük bir başarı sağladı ve sağlamaya devam ediyor. Şu anda hem Türkiye’de hem de dünyada en çok kullanılan ağ işletim sistemi Windows NT 4.0. Ağ işletim sistemleri pazarında başa güreşen ve yakın zamana kadar fiilen tekel olan Novell’in pazar payı gitgide küçülüyor. Bu güçlü rakibinden kısa zamanda sıyrılan NT 4.0’ın şu anda en büyük rakibi Linux. Linux, amatör ve kısıtlı bir proje olarak yola çıkmışken Microsoft’a bir seçenek bulmaya çalışan firmalar ve kişiler tarafından keşfedildi. Bu kişiler ve firmalar şu anda en küçük ortamlardan en büyük sunuculara kadar her ortamda Linux’u kullanma çabası içindeler.
Windows NT 4.0’ın iki versiyonu var: NT Server ve ve NT Workstation. Workstation versiyonu tek başına çalışacak bilgisayarlar için ya da az sayıda bilgisayarın kendisine bağlanacağı bilgisayarlar için kullanılıyor. Server versiyonu ise çok sayıda bilgisayardan oluşan ağlara hizmet vermek için kullanılabilecek bir sistem. Workstation versiyonunun çalışabilmesi için en az 12MB bellek gerekirken server versiyonu için en az 16MB bellek gerekiyor. Ama her iki versiyon için de aslında 32MB’dan aşağısı önerilmiyor.
Yukarda sırasıyla task-switching, cooperative multitasking, preemptive multitasking ve multiprocessing terimlerini açıkladık. Windows 95 ve Windows NT ile birlikte yeni bir terim daha karşımıza çıkıyor: Multithreading. Şimdi bu kavramı açıklayalım.
Bir task (görev) çalışmakta olan bir programdır. Bir program, kullanıcı tarafından çalıştırılan bir program olabileceği gibi sistem tarafından çalıştırılan programlar da olabilir. Örneğin, Windows’u başlattığınızda çalışan ortada hiçbir program yok gibi görünür. Oysa işletim sistemi, Explorer ya da Program Manager gibi programları, ağa erişim sağlayan programları, tanımlanmışsa yazıcı kuyruklarını çalıştırır durumdadır. Task yerine process (süreç) terimi de kullanılır.
Windows 3.1’de her bir uygulama tek bir göreve karşılık geliyordu. Windows 95 ve Windows NT’de ise bir uygulamada birden fazla görev bulunabilir. Bir uygulama içindeki işletilebilir en küçük kod parçasına,yani görev parçasına thread denir. Uygulamalarda birden fazla thread’e izin veren işletim sistemine de multithreaded denir. Windows 95 ve Windows NT multithreaded işletim sistemleridir. Multhtreaded yapı, uygulamaların içindeki küçük görevlerin (thread’lerin) birbirlerinden bağımsız çalışabilmelerini sağlar. Bu özellik en çok çokişlemcili (multiprocessing) sistemlerde işe yarar. Çokişlemcili sistemlerde işletim sistemi uygulamaları ya da uygulamaların içinde bulunan thread’leri sistemdeki işlemcilere dağıtır. Bu da sistem performansını önemli ölçüde arttırır. Ama tek işlemcili bir bilgisayarda bile multithreaded yapı performans artışı sağlar. Örneğin, Windows 95 için yazılmış bir elektronik tablolama programında thread’lerin birisi tablonun yeniden hesaplanması işi ile uğraşırken diğeri basım işlemi yapabilir.
Windows 2000
Microsoft, Windows NT 4.0’ın bir üst sürümü için adlandırma kuralını değiştirdi. Bu sürümün adı Windows 2000 oldu. Bu pek de parlak bir düşünce değildi ve diğer Windows ürünleriyle karıştırılmasına neden oldu. Hatta bu yüzden Windows 2000’in yeni sürümü için adlandırma kuralı tekrar değiştiriliyor. Windows 2000 Server’in yeni sürümü Windows Server olarak adlandırılacak.
Peki, 2000 yılının 17 Şubatında piyasaya çıkan Windows 2000 ne gibi yenilikler içeriyor? Baş yenilik dizin (directory) hizmetleri konusunda. “Directory” terimi Microsoft tarafından uzun zaman sabit diskteki bölümleri göstermek için kullanıldı. Ama uzun bir süre önce Microsoft disk bölümleri için folder (klasör) terimini kullanmaya başladı. Dizin, şu anda, bir sistemdeki nesnelerin bilgisi demek. Örneğin, telefon dizini kişilerin ad ve telefon numarası bilgisini içerir. Bir işletim sisteminin dizini ise kullanıcıları, bilgisayarları, yazıcıları, paylaşım alanlarını vb. nesneleri içerir.
NT’nin bir dizin hizmeti vardı. Örneğin, User Manager for Domains programı ile dizin içindeki kullanıcılara, Server Manager programı ile de dizin içindeki bilgisayarlara erişebiliyordunuz. Ama bu dizinin bazı sorunları vardı: Yönetimi tutarlı bir arabirimle yapılmıyordu; her iş için ayrı ayrı programlar kullanılıyordu. Dizin içindeki nesnelerin sayısı üzerine sınırlar bulunuyordu. Örneğin, bir NT etki alanı içinde ortalama olarak birkaç bin kullanıcı tanımlanabiliyordu. Dizin hizmetlerini üstelenen bilgisayarlar (PDC ve BDC’ler) katı bir şekilde tanımlanıyordu: Normal sunuculardan PDC-BDC durumuna, PDC-BDC’lerden normal sunucu durumuna geçiş mümkün değildi. Bu ve benzer kısıtlamalar Windows 2000’in dizin hizmeti Active Directory’de giderildi.
Active Directory dışında Windows 2000, Plug-and-play desteği, USB desteği, enerji yönetimi desteği gibi yeni teknolojilere destekler de içeriyor. En güzel özelliklerinden birisi de NT’ye göre çok daha az yeniden başlatılması: NT’ye yeni bir hizmet, kart, protokol yüklediğinizde sistemi yeniden başlatmanız gerekir. Windows 2000’de toplam olarak altı-yedi yerde yeniden başlatmak gerekiyor
14 Ağustos 2008 Perşembe
Türk Silahlı Kuvvetleri Gerçekleri
---------------------------------------------------
Bir Türk olarak hakkımdır ki askerimizle çok büyük gurur duyuyorum ve
gösterilmek istenmeyen bir korku var dünyada.bu korku o kadar büyük ki
ancak kendi politikamızla yıkılmaya çalışılıyor.
Bu laflar eski üst düzey bir komutanın lafları.Arkadaşım sayesinde
akrabası olan bu askerle yaklaşık 2 saat muhabbet etme fırsatım
oldu. Size başlık atarak konuşmaları özetleyerek yazacağım.
İLK GİRİŞ
Çok koyu bir asker muhabbeti oldu ve öyle şeyler anlattı ki,askere
olan güvenim eskisinden bin kat arttı diye bilirim. Önce türkiyenin
dostlarından bahsediyoruz.
siyasi bilgime dayanarak ben ona biraz bildiklerimi
anlatıyorum. Teoriler yürütüyorum. ve gelecege dair düşünceler
sunuyorum.aşırı bir soğukkanlılıkla beni dinliyordu taki konu Iraka ve Amerikaya gelene kadar.
bana yanlış düşünüyorsun dedi ve bazı örneklerle konuyu netleştiren
açıklamalarla konuşmaya başladı.
11 EYLUL VE SENARYOLARI
Türk askeri o kadar büyük ki,bırak amerikasını bırak rusyasını hiç bir
ülke bu ülkeye askeri operasyon düzenleyemez.
dışarıda insanların kafasında tereddütler var.amerika
ne yapıyor,amerikanın bidahaki hedefi kim,amerika turkiyeye saldıracak mi ?
bunlar zaten amerikanın insanlar arasında konuşulmasını istedigi
konular.bu konular 11 eylülden beri dunyada genel siyasete girmiş
durumda.
Askeriye de teori olmaz.askeriyede senaryo olmaz.bir ülke bu duruma
geldiyse anlayın ki bazı yerlerde açıklıklar baslamış demektir.bir
ülkenin toprağı bu kadar mı değersiz de böyle senaryolara göre hareket
ediyor!!
IRAK`IN GELECEGİ
ırak`ta işler sarpa sarmış durumda.amerika afganistanı hala
toparlayamadı.ve toparlayamıyacak.askeri giderleri fırlamış
durumda.ekonomisinde daraltılar var.ve bu halde irak`a girdi.ırakta
toparlanamıyacak.kendilerini hazırlıklı zannettikleri zaman bu
operasyonlar başladı.ama amerikanın hazırlıksız olduğunu genel kurmay
baskanımız Franksi arayarak söylemişti.(hatırlarsanız hürriyet
gazetesinde çıkmıştı bu telefon konuşması.franksle bizim genel kurmay
başkanının konusması.)komutanda ondan bahsediyor.
amerikanin Umr Kasr`ı alamamasi ve digerlerinden bahsediyor.
ve özetle konusmanın can alıcı gururlu olaylarına giriyorum.
1) Amerika bize F 16 lari ilk gönderdiginde mühendisler hemen işe
koyuldular.planları yapıyorduk ama hatalı çıkıyordu.akşamında
sorunlar vardı.yapıp yapıp bozduk.onlarca defa denedik.amerikayi
aradık ellerinden birşey gelemeyecegi gibi laflar zirvaladılar.bu ise
o zamanın hava kuvvetleri komutanı o kadar kızmıştı ki mühendisleri bu
iş için ayrı olarak gorevlendirdi.
2 aylık bir uğraşla amerikanin gonderdigi f 16 larin uzerinde öyle bir
oynandi ki.Şu anda amerika dahil diger ulkelerin ellerinde bulunan F 16 `ların 3 katı daha teknolojik ve güçlü.
2) Amerikanin ünlü stratejik keşifçisi hürriyete bir aciklamada
bulunmustu.turkiyenin butun gizli üstlerini biliyoruz diye.bende
dahil bütün askeriye zamanında buna gülüp geçmiştik..yıllar önce
boşalttıgımız yerleri bize bunlar sizin gizli yerleriniz diye önümüze
koyuyorlardı. Sadece elle tutulur bolu da yeriniz var
diyorlardı. müsade istediler ve hiçbir zaman o müsadeyi
alamadılar.yıllar boyunca yalan olaylarla orayı bulabilmek için
araştırma ekibi gönderdiler.her seferinde asker ordan onlari geri gönderiyordu.bir gün bolu da vatandaşlarımız kayboldu
dediler.valilikten izin aldılar.ve orayi araştırdılar.2 hafta sonra
arkalarına baka baka geldiler.ve mızmızlandılar.biz sizin müttefiğiniziz niye bize açıklamıyorsunuz
diye.
3)Türkiyede,çoğunlukla gençler ve yeni nesil TSK`yı güçsüz
buluyor.araştırma yapılmadıgını,amerikanın şusu busu var bizim niye
yok diyor.ama hiç yazılanlara ve duyduklarına inanmıyorlar.askeriye
bir şey keşfettiğinde ya da icad ettiğinde bunu direk
açıklamaz.insanlar dedikodu dedikleri şeyler bazen gerçek
olabilir.kim demiş ki amerikada var da bize yok diye.(burda bende
sordum nelerimiz var diye.çok net anlatmadan bazı silahlarımızı bazı
gurur verici icadlarımızı söyledi)
makine kimyada çok yönlü araştırmalar yapılıyor.İsrail teknolojik
olarak güçlüdür.ama demek ki türkiyede güçlü ki köşe denen mermi ve
silahları bizle birlikte üretmek geliştirmek istiyor.
dünyanın ilk en uzun menzilli topunu yaptık.(35 KM!!!)
dünyanın ilk en güçlü top atarını (arnould`un terminator 2 nin sonunda
kullandığı sis bombası atan versiyonlu silahı) yaptık.diğer
ülkelerinki 40 metre de etkisini yitiriyor.bizimki 105 metrede hala
etkili.MP 5 yarı otomatik tüfeği türk silahıdır.dünyada askeriyeler dahil en
çok kullanılan silahtır.bunun üzerine atom ve nükleerleri soruyorum bana verdigi cevap.bende
dahil çoğu yetkili bu silahların bizde olup olmadığını bilmez.bunlar
en üst yetkililerin bilecegi çok gizli konulardır.ama savunma
bakanımızın açıklamasını hatırla dünyanın bir yerinde açıklanamayan
füze denemeleri yapılıyorsa,kimse diyemez bunu türkler yapmıyor
diye ( hürriyet gazetesi gene)
4) (burda bana hafif yüzünde bir ba kaldırış görünümüyle en önemli
şeyleri anlatıyor)
sana kısaca türk askerinin başarılarını,gerçek dış ülkelerde
konuşulanları ve olası bir savaşta türklerin ne yapacağını söyliyeyim.
A)Türk askeri dünyanın en iyi ve ciddi ordusudur.(dünya geneli
ülkelerin ortak yaptığı araştırma.burda türkiyenin ödülü var ve hala
bunu almayı başarabilen başka bir ordu yok!)
B)Türk hava kuvvetleri dünyanın en iyi pilotlarına sahiptir.nato ve
bir çok ülkenin pilotlarını eğitiriz.
amerikada düzenlenen gerçek savaş simulasyonunda(bu bir bilgisayar
oyunu ama tam tamına savaştır.ve en üst derece dünya ülkeleri
tarafından onaylıdır.)
burda dünyanın her ülkesinin en iyi pilotları savaşırlar.bu stratejik
simulasyon o kadar zordur ki 1 düşman uçağı indirmek bile çok
zordur.ama biz ne yaptık.bizim bir tane pilotumuz tek başına iken 8
düşman uçağını indirmiştir.bu başarısı pentagon`da olay oldu.başkan
bush o askerimizi amerikan ordusuna alabilmek için neler neler yaptı.
C)Deniz kuvvetlerine yatırımımız çok yoktur.deniz kuvvetlerimiz çok
güçlü değildir.ama bu da bir stratejidir.3 yanı denizlerle kaplı bir
ülkede soruyorsun kendine değil mi ? nasıl bu ülkenin deniz kuvvetleri
yoktur diye.(burda gülüyor)
onunda bir çaresi genelkurmay da bulunmuştur ve sana rusların
gemilerle boğaza girmek istendiğinde karşılarına aniden çıkan o
deniz altı olayını hatırlamanı istiyorum.(bu olay rusların
karadenizden boğazlara geçmek istediklerinde karşılarına bir dağın
altından aniden çıkan denizaltıyla kaçmaları olayı.dağın altında
mağaranın olduğu söyleniyor)
D) Profesyonel ve gerilla askerligini en iyi bilen ordu bizdedir.hala
israil dahil bir çok ülkeye dersler veriyoruz bu alanda.
Türkiyenin çoğunun genelde bildiği saddamla annesi olayını sordum
kendisine ve doğru olduğunu söyledi.ve bana burdan bile bazı şeyleri
anlayabileceğimi söyledi.ve kısaca özetle şu zamanda türkiyeye bir
ülkenin saldırma olasılığının nerdeyse SIFIR olduğunu ve tsk nın gücünün
tüm dünyada bilindigini söyledi.ve şu örnekle konuşmasına devam etti.
İhtilal halinde şu anda bile türkiye dünyada en çok askeri
çıkarabilen ülke.ne amerika ne 1.5 milyarlık Çin nede başka ülkeler.
19.5 MİLYON!!!!
2 saatte o kadar çok konuştuk ki anca bu kadarını yazıyorum
beyler.olmadı diğerlerini de bi zaman yazarım.bu konuşmalar beni o
kadar etkilediki ve gururlandırdı ki artık öyle aptal gereği olmayan
boş karşıtlara inanmam ve NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
Bunları bana anlattığında kafamda olan soruların bir kısmı
cevaplanmıştı.ama askeriye`ye ve siyasete olan ilgim doğru düzgün
gülmeyen hala askeri ciddiyete sahip bu komutanıda
güldürmüştü.arkadaşıma dönüp `nerden buldun oğlum bu adamı` diyordu
bana askerliğimi sordu.`yaptın mı askerliğini ?`
`hayır yapmadim daha komutanım` diye cevap verince,yaşımı sordu
oğlum kac yaşındasın sen`
`25 komutanim` deyince kaşlarını çatarak `18 i ele alırsak 7 senedir
sallamışsın askerliği.yoksa kaçıyor musun dedi sinsi bakışlarla.
size şunu söyliyeyim öyle mimikler,öyle bakışlar,hal ve hareketleri
konusmasi filan.inanırmısınız üzerinizde öyle bir üstünlük kuruyor ki
anlatamam.
ben ona zamanında bordo bereli olmak istedigimi söyleyince lafı
yapıştırıp bordo berelilerden bahsetmeye basladı.
`sen hem tsk nin gururu bordo bereli olmak istiyorsun hemde yaş 25
olmuş hala askerligi sallıyorsun,bunda bir çelişki yok mu erhan!`
TSK`NİN GURURU BORDO BERELİLER
Bordo berelilerin görevi özel harekat ve savunmadır.yıllarca pkk
dahil bir çok yasadışı örgüte kan kusturmuşlardır.farklı aralıklarla
yapılan dünya özel kuvvetler taarruz,savunma yarışmalarında 2 defa
dışında hep birincilikle dönmektedirler.ne amon`u ne delta force`u
bordo berelilerin önünde ayakta kalamadı.almanya,fransa dahil bir çok
avrupa ülkesi özel kuvvet egitimi aldırmak için sıradalar.ama bordo
berelilere verilen egitimin %30` u o ülkelere gösteriliyor.
özel operasyonlarda sessizlik ve hız en önemli değerdir.
K.lock dedikleri kilitleri delta force dahil diğer ülkeler 10,13
saniye arası açarken bordo bereliler maksimum 7 saniyede açıyorlar.
200 metrede hala nokta atışı yapabiliyorlar.
(bu arada lafa atılıp bordo berelilerin egitimini sordum.verdigi
cevap kafamı karıştırdı.)
ordudaki çoğu askerin hayalidir bordo bereli olmak.ama bu iş her
babayiğitin altından kalkabileceği bir iş değildir.sen
karını,çoluğunu çocuğunu ,ananı babanı yok sayabilirmisin erhan?
(bu laf uzerine sordum nasil yani komutanim diye)
bak oğlum bordo bereli bildiğiniz askerlere benzemez.tabiri
yerindeyse yanında ailesini kesseler umursamazlar.o askerlerin
egitiminde duygusallık diye birşey yoktur.ben onların komutanı olsam
ve vurun beni desem 2 `ci bir emir beklemez.vururlar.egitimlerinde bir
insanın başarabileceği noktanın üstündeki işler için eğitim
alırlar.kısacası en ağır şartlar onlar içindir.işte bordo bereliler
bundan dolayı bir numaradır.ıraktaki çatışmalarda komando ve piyade
birlikleri pkk lılarla çatışırken bordo berelileri her zaman
çatışmanın arasına atarlar.ve belki 3 saattir süren bir çatışma 20 dakkaya son bulur.
pkk lılara bir soru sorarız yakaladıgımız zaman:
`Türk askerinin geldiğini nasıl anlarsın`?
şarjörünü üstümüze boşaltarak
`komandonun geldigini nasıl anlarsın`?
yarım şarjörü üstümüze boşalttıgı zaman
`peki bordo berelinin geldiğini nasıl anlarsın`?
TAK
İşte oğlum bordo bereliler böyledir.sana 3 olay anlatacamğım o olaylar
biraz daha detaylı açıklar sana kim olduklarini.
BU KISMI DİKKATLİ OKUYUN LÜTFEN !!!!!!
olay1) Doguda bir gece 12 kisilik bir komando birliği aldığı talimat
üzerine dağa çıkıyorlar.dagda gezerken pkklılarla çatışmaya
giriyorlar.ama pkk zannettikleri aslında o gece orda devriye gezen
baska bir bordo bereli tim. komandoların hepsi şehit düşüyor.bordo
berelilerde de ise hiç kayıp yok..olaylar ögrenildiğinde komando
birliğinin komutanı çatışma yerine gidiyor.gittigi zaman şehitlerin
olduğu yerde yüzlerce boş kovan görüyor.bölgeyi araştırdıklarında
biraz aşağısında 12 boş kovan buluyorlar.
Şifrelerin birbirlerine söylenmemesi ve aradaki ihmalkarlıklar
yüzünden 3 komutan ceza alıyor.
olay 2: (burda köyün ismini yazmıyorum beyler)11 kişilik bir bordo
bereli timi bir köyün güvenligini saglıyor.halk onlara çok samimi ve
sıcak davranıyor.pkklılar bu timi bir gece pusuya düşürüp hepsini
sehit düşürüyor evladım.ve kıyafetleri dahil bütün eşyalarını alıp
kendileri giyiyor.o köyde bordo bereliler şehit düştü diye bayram
havası var.aylarca korudukları o köyden bir hain pkklılara bilgi
sızdırıyor.köyün komple pkk`lı olduğu sonradan çıkıyor
ortaya pkklıların bu yaptığı anca 2`ci ayında çıkıyor ortaya ve oraya
4 kişilik bir bordo bereli birliği gidiyor.
sonuc: 2 saat sonra o köyden tabiri caizse ESER YOK OĞLUM.
olay 3) Amerikanın askerlerimizin kafasına çuval geçirdiği o olayda
orda 2 bordo bereli vardı.eğer orda baslarındaki komutan emir
verseydi,ne ordaki 45 amerikalı asker ne diğer 20 kişilik kürtler
hiçbiri sağ çıkmazdı.orayı öyle bir savunurlardı ki çok kanlı
biterdi ve o binanın altında kilolarca patlayıcı vardı güvenlik
için en kötü ihtimal orayı uçurmaları bile bazı şeylere net bir cevap
olurdu.o olaydan sonra orda bordo bereli olduğunu o zamanki amerikalıların
başındaki komutan öğrendi ve telefonla genelkurmayı aradı.
`askerlerinizin gösterdiği anlayış beni çok mutlu etti.tanrıya bin
şükürki askerleriniz askerlerimizi evlerine sagsalim gönderdi`
SAS VE SAT
bu olayları anlattıktan sonra gerçekten büyük gurur ve hüzün
yaşadım.ama komutanımız çok sakin aynı tutumla konuşmasını
sürdürüyordu.konuyu SAS ve SAT`a getirdi.ve devam etti.
bordo bereliler dışında tsk nin birçok birimi vardır oglum.bunların
herbiri birbirinden değerli askerlerdir.sas ve sat`i duymuşsundur.o
askerlerde çok ağır eğitimden geçerler.
al sana bu egitimden 2 örnek.
sas`a veya sat`a girecek olan adaylar boş bir araziye
götürülür.üzerlerinde don ve atlet dışında hiç bir şey
bulundurulmaz.bu adaylara bir yol gösterilir.bu yolun sonunda onları
bir kulübe bekler.onlardan 6 kilometrelik yolu 1 saatte almaları
istenir.ve oraya gitmek için yola koyulurlar.adaylar çıktıktan 10
dakika sonra peşlerine her biri için özel sırf öldürmek için egitilmiş
köpekler bırakılır.
1 saat dolduğunda komutanlar ve denetçiler yola koyulur.o yolda oglum
o köpeklerin cesetlerini bulurlar genelde.adamlar çıplak elle yada
dişleriyle o köpekleri parçalamıştır.
hemen sordum `peki komutanım hiç mi eğitim zaiati olmuyor diye`hemen
cevap verdi.
olmaz mi oglum olmaz mı.
diger bir egitimde de adayların hepsi zodiak botlarla denizin ortasina
götürülürler ve bırakılırlar.belli bir saat sonra oraya tekrar bir
botun onları almaya gelineceğini bildirip ayrılırlar.
Dirençli olan yaklaşık o suda 3 saat hayatta kalmayı başarır.eğitim
zaiati çok olur bu egitimde.bot geri geldiğinde kesinlikle
durmaz.yanlarından geçer.tutundun tutundun tutunamadın bir 3 saat
daha beklersin. her seferinde böyle olur.
ve sas&sat da şu anda 1 numaradır oglum.daha bu adamlar öyle
eğitimler görürler ki bir insanın imkansız dediği şeyler.
TSK`NIN STRATEJİSTLERİ
Türk silahlı kuvvetlerinin stratejistleri yuzlercedir.komutanlarin
altında çok onemli ve kıdemli insanlardir.öyle stratejilerimiz
vardır ki oğlum boşuna demedik suriyeye 5 dakka da kuzeyinizden girer güneyinizden çıkarız diye.
askeriye hiçbir zaman boş laf etmez oğlum.savaş stratejisi
simulasyonlarında hep galip tsk çıkmıştır.ve stratejistleri hiç bir
casus yakalayamaz.belki senin sokakta görüp ilgilenmedigin bir adam
bile TSK nin kadrolu stratejisti olabilir.yüzlerce stratejist
binlerce başvurunun arasından özenle seçildi ve seçiliyor.bu
adamlarında sınavları çok zordur.en üst kademeye ulaşabilen ler olası bir dünya savaşı simulasyonunda sınava tabi tutulurlar.bazıları o
kadar zekiki bazı komutanlardan bile daha iyi okuya biliyorlar durumu.
Bu insanlarda komutanlardan sonra en önemli insanlardir oglum ve bu
stratejistler TSK ya bir şeyi tekrar kanıtlamıştır.
HER TÜRK ASKER DOĞAR.
yazım bu kadar beyler.sizlerle komutanımızla yaptığım konuşmayı
umarım detaylı aktara bilmişimdir.
NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE
5 Ağustos 2008 Salı
Bu Gün Benim Doğum Günüm..
Onlarca Milli İstihbarat Teşkilatı üyesi arasında biri geliyordu..
Küçücük bir bebekti oysa..
Ama devletimiz, onun büyük işler yapacağını bildiğinden o nadide bedeni koruma altına almıştı..
Her halde bu yüzdendir ki MİT üyelerine büyük saygı ve sevgi duyarım..
Efendim..
Yaşım büyüdükçe ben de büyüyordum..
Okula başladım,okumayı öğrendim..
Bana madalya niyetine takılan o kırmızı kurdelayı ise fırlatıp attım..
Ben şöyle Devlet Övünç Madalya'sı falan bekliyordum herhalde..
Okuduğum ilk kitap Niyazi Birinci adlı yazara ait bi kitaptı..
O kitaptan sonra abimin masasının üzerinde bulduğum İtiraf Ediyorum kitabını okudum..
Gerçi kapağındaki o resimlerden korkuyordum ama olsun..
Her ne oldu ise o kitaptan sonra oldu zaten..
Ben çok değişik bir adam olmuş idim..
Hele ki orta okula gelip bana benzeyen çeşitli öğretmenlerimi karşımda bulunca..
Artık sürekli kitap okuyordum..
Metal Fırtına çıkar çıkmaz kitapçıya koşmuş, hemen su içermiş gibi okumuştum.
Günler geçiyordu..
Ben büyüyordum.
Ama o da ne? Fikirlerim hep aynı.. Hatta çok abim benim küçüklüğümü anlatırken bir polisten silahını ödünç istediğimi de aktarır..
Polis neden diye sorunca da "Hiiiiiiiç" deyip geçirdiğimi de ekler..
Netice de kocaman adam olmuştuk işte..
Bir gün ailemizden birisi bilgisayar kursuna yazıldı..
Her gün eve geliyor, HomeSite 5.5 adlı programa çeşitli şeyler yazıyordu..
O günden sonra adı webmastıra çıktı adı..
Bende ona öykünüp internetten çeşitli derslere katılıyordum..
ilksayfam.htm dosyasını oluşturduğumda çok mutlu idim..
Neyse Efendim..
Biraz daha büyüdüm..
SMF alanında ihtisas çalışmaları yapmaya başladım..
İşte Bu Gün..
Elimde Php,MySql ve Apache kitabı ders çalışıyorum..
Hayırlısı olsun..
Daha nice yıllara..
4 Ağustos 2008 Pazartesi
Mağaracılık Sporu
Mağara, yüzeyle bağlantısı olan en az bir insanın sürünerek girebilmesine olanak verecek genişlik ve yüksekliğe sahip olan yeraltı boşluklarıdır.
Mağaraların araştırılması ve incelenmesi ilgilenilen bilim ve spor dalıdır. Mağara Bilimi(Speleoloji), sporla bilimin iç içe olduğu yegâne doğa sporudur.
Bünyesinde yürüyüş, kampçılık ve ip inişi gibi birçok sportif alanı; ölçüm, haritalama gibi uzmanlık alanlarını; jeoloji, hidrojeoloji, biyoloji gibi bilim dallarını barındırır.
Türkiye, mağaralar açısından dünyanın en zengin ülkelerinden birisi olmasına rağmen araştırmalara geç başlanmıştır. Yaklaşık olarak 40.000 tane olduğu düşünen Türkiye Mağaralarının çoğunluğu, Orta ve Doğu Toroslar ile Batı Karadeniz bölgesinde yer almaktadır.
Türkiye’de bilinen ilk mağara araştırması 1927 yılında Raymond Hovasse tarafından İstanbul Yarımburgaz Mağarası’nda mağara canlıları üzerinde yapılan çalışma olmasına rağmen, ekip olarak ciddi anlamda ilk çalışma 1955’te Temuçin Aygen ve arkadaşları tarafından Konya Maraspoli Mağarası’nda yapılmıştır.
Mağaracılık Nasıl Yapılır :
Mağaracılık yatay ve dikey mağaracılık olmak üzere iki çeşit mağarada yapılır.
Yatay mağaralara girebilmek için aydınlatma araçlarını kullanmayı bilmek yeterlidir. Mağarada yaygın olarak kullanılan aydınlatma sistemi "Karpit Lambası"dır. Karpit Lambası, karpit taşını ile bunun üzerine kontrol edilebilen bir miktarda damlatılan suyun tepkimeye girmesi sonucu açığa çıkan asetilen gazının yakılmasıyla çalışır. Gazın alevi oldukça geniş bir alanı aydınlatır. Bir dolumluk karpit ortalama 6 saat boyunca ışık verir.
Dikey mağaralara girebilmek için ise SRT (Single Rope Techniques) adı verilen ve ipin üzerinde inip çıkabilmenizi sağlayan bir tekniği öğrenmek gereklidir.
Mağarada güvenlik her şeyden önce gelir. Bu nedenle bir tondan fazla ağırlık çeken ipler, bolt adı verilen özel çiviler ve karabin adı verilen halkalarla mağaranın mermer duvarına sabitlenir.
Mağara duvarına yerleştirilen bolt ve karabinlere istasyon adı verilir. Mağaracının en çok risk altında olduğu yerlerden biri istasyondur. Özel emniyet kemeri ve aletlerle ipe bağlanan mağaracı istasyonları geçerek iner ya da çıkar.
İstasyon geçişi sırasında ipten ayrılan mağaracı yerden metrelerce yüksekte karanlığın ortasında "göbek bağı" adı verilen bir iple güvenliğini sağlar. İp üzerinde yukarı yönde ilerleyen ve el ile göğüs üzerine takılan "jumar" adı verilen sistem kullanılır.
İstasyon geçerken Jumar’ın içindeki ip yuvasından çıkarılır, istasyon geçtikten sonra ip yerine yerleştirilir.
Mağarada bizi bekleyen tehlikelerin başında, sel basması, kaya düşmesi, düşmeler, sıkışma, kaybolma, ışık yetersizliğinden kaynaklanan problemler ve hipotermidir. Ancak, yeterli eğitim ve uygun malzeme ile yapıldığında mağaracılık, diğer doğa sporlarından çok daha az risklidir.
Mağaracılık Malzemeleri :
A) Baret ve aydınlatma malzemeleri :
Baret başı, tavana ve duvarlara çarpıp incinmekten ve düşen kayalardan koruyan malzemedir.
Mağaralar tamamen karanlık olduğu için ışık çok önemlidir. Her mağaracı en az iki, tercihen üç ışık kaynağı taşımalıdır.
Tırmanırken veya sürünürken ellerin serbest olabilmesi için bu ışıklardan biri barete monte edilmiş olmalıdır.
Bu basit ışık kaynağının yanında el feneri, kibrit, mum gibi yedek ışık kaynakları mutlaka olmalıdır.
Mağaralarda genellikle karpit lambası tercih edilmektedir.
B) Mağara Tulumu :
Mağaracılar, hem vücut ısısını daha iyi yalıttığından, hem de çeşitli durumlarda belin açılmasını önlediğinden tulum tipi kıyafetleri tercih ederler.
1- İç Tulum :
Mağaracının vücuduyla temas halinde olan tulumdur. Genellikle vücut ısısını iyi yalıtan ve ıslandığında çabuk kuruyan polar kumaştan yapılanlar kullanılır.
Bunun dışında çok soğuk koşullar için peluş kumaştan yapılanlarda vardır.
2- Dış Tulum :
İç tulumun üzerine giyilen, suya, sürtünmeye ve yırtılmaya karşı dayanıklı malzemeden yapılan tulumdur.
C) Bot-Çizme :
Mağara içinde ayak bileğini saracak, mümkün olmadığı kadar su geçirmeyecek,ayakların hava almasını sağlayacak, tabanı yumuşak olmayan ve kaymayı önleyecek şekilde tasarlanmış botlar ve çizmeler tercih edilmelidir
D) Mağara Çantası :
Türkiye’deki Mağaralar :
Mağara oluşumları bakımından önemli bir jeolojik-jeomorfolojik nitelik olan karstlaşma (karstik alanlar) ülkemizde Toroslar, Orta Anadolu, Güneydoğu Anadolu, Trakya ve kuzeybatı Anadolu bölgelerinde büyüklü-küçüklü binlerce mağara oluşumlarına neden olmuştur.
Türkiye’de görülmeye değer, hatta dünya literatürüne geçmiş mağaralar mevcut olup bunların bazıları şunlardır :
1- Adana - Aladağ Meydan Bığbığ Mağarası: Feke ilçesinde Göksu Irmağının oluşturduğu vadi ise kanyon turizmine uygun alanlardır.
2- Antalya Damlataş Mağarası (Alanya) :Astım hastalığına iyi gelmektedir.
3- Karain Mağarası :Türkiye’nin en büyük doğal mağaralarındandır.
4- Derya Mağarası :Dikey bir mağaradır.
5- Beldibi Mağarası :Mağarada mezolatik kültürleri içeren 6 tabaka tespit edilmiştir.
6- Sırtlanini Mağarası:Afrodisias harabelerine yakındır.
7- Amasya Aynalı Mağara : Amasya’da, mağaraların en önemlisi; krallara ait olan "Aynalı Mağara"dır.
8- Aslanlı (Yaren) Mağarası :Kuşadası’na yakın olan bu mağara bölgede ünlüdür.
9- Burdur’da İnsuyu Mağarası : Toplam 597 m. uzunluğundadır.
10- Elazığ’da Buzluk Mağarası : Hava sirkülasyonu sayesinde Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında buzdan sarkıt ve dikitler oluşmaktadır.
11- Gümüşhane - Karaca Mağarası: İlginç oluşumlara sahiptir. Sarkıt, dikit, bayrak, org desenli duvar, çiçek, inci vs., bunlar çok değişik renklerdedir.
12- Karaman’da Manazan Mağaları (Taşkale):20 dolayında odadan oluşan Bizans dönemine ait bir yerleşme yeridir. Mağarada bulunan mezarlıkta günümüze kadar organik yönden bozulmadan kalmış cesetler vardır.
13- Kastamonu Ilgarini (Ilvarini) Mağarası : FAO tarafında dünyanın 4. büyük mağarası ve doğa, dünya ölçeğinde bulunmuştur.
Kastamonu Pınarbaşı ilçesi sınırlarında kalan mağara gerek oluşumu, gerekse taşıdığı tarihsel kalıntılar bakımından büyük önem arz etmektedir. Sorkun yaylasının uzantısında yer alan mağaranın denizden yüksekliği 1250 metredir.
Dünyanın 4. büyük mağarası olan Ilgarini 3. ve 4. zamanda oluşmuştur. Yaklaşık 200 yıllık bir zaman diliminde oluşan mağara tabii bir kayalık içinde 800 metre uzunluğa sahiptir. Mağaranın içinde 1 milyon yıllık sarkıt ve dikitler bulunmaktadır.
Aynı mağara içinde Roma ve Bizans dönemine ait mezar ve dini yapı kalıntıları vardır.
14- Kütahya Frig Vadisi Mağaraları :M.Ö. 500-600 yıllarında kayaların elle oyulmasıyla yapılmıştır.
15- İnli Köy Mağaraları (Sabuncupınar) : Bizans devrinden kalma, kayalar üzerine oyulmuş mezarlar olduğu sanılmaktadır.
16- Isparta Zindan Mağarası : Aksu İlçesine 1 km. uzaklıktadır. 752 m. uzunluğunda, yatay ve yarı aktif bir mağara görünümündedir.
17- Ayı İni Mağarası : Sultan Dağlarının güney yamacındadır. İçerisinde sarkıtlar, dikitler ve sarnıçlar bulunur.
18- Ashab-ı Kehf Mağarası : Hıristiyan ve Müslümanlarca kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilmektedir.
19- Çukurpınar Düdeni Mağarası (Anamur) :Türkiye’nin en büyük mağarasıdır.
20- Köşekbükü Mağarası (Anamur) : Astımlı hastalar şifa bulmaktadır.
21- Cennet Obruk Mağarası (Silifke): Mersin’de en çok ilgi çeken doğal oluşumlardan biridir.
22- Narlıkuyu Mağarası (Silifke) : Geniş salonları vardır.
23- Tokat’da Ballıca Mağarası (Pazar) : Dünyanın 8. harikası denilebilir.
24- Zonguldak’da Gökgöl Mağarası : Son derece zengin ve güzel oluşumlar mevcuttur.
25- Cehennemağzı Mağarası (Ereğli) : İlk önce doğal olan mağara, daha sonra insanlar tarafından şekillendirilmiştir.
SEO Olmadan Başarılı Olmanın 10 Yolu
Szewczyk, arama motoru optimizasyonu yapmadan web’te başarılı olmanın 10 yolunu aşağıdaki gibi listelemiş:
1- Hedef kitlenizi belirleyin
Binlerce blog var ve çoğu da benzer konularla ilgileniyor. Sİz farklı olmayı deneyin. Daha önce el atılmamış bir konu seçin ve ona yoğunlaşın. Bunu yaparken sakın klasik SEO çalışmalarında olduğu gibi en çok arama yapılan kelimeleri bulmakla uğraşmayın. Yani yöneleceğiniz alanı, kullanıcıların en çok ilgi duyacakları alan olarak belirlemeyin. Farklı açılar yakalayın.
2- Wordpress kullanın
Wordpress, blog olarak kullanılabileceği gibi, minik bir CMS olarak da kullanılabilir. Wordpress’in sayfa optimizasyonu da gayet iyidir üstelik. XML’ler oluşturup Google’a sunmanızı da gerektirmez çünkü Wordpress yazılımı, her yeni yazınızda Google Blog Search servisini ping’ler. Böylece bir kaç saat içinde içeriğiniz Google tarafından tanınır.
3- Kaliteli bir tasarım üretin ve CSS galerilerine yollayın
Klasik SEO, bağlantı almak ve vermek üzerine kurulu kısır bir döngüdür. Bu sebeple tasarımdan ödün verilir ve bağlantılar için daha çok yer ayırılır. Fakat günümüzün ziyaretçileri, tasarımı daha güzel bir blogu, SEO’su daha iyi bir siteye tercih ederler. Yalnızca tasarımı sebebiyle siteleri arkadaşlarına tavsiye ederler.
4- Geri izlemeye (trackback) izin verin ve dofollow kullanın
Bloglar, birbirleriyle bağlantı kurarak büyürler. Blogların birbirlerine bağlanmalarının en kolay yolu da hiç şüphesiz geri izleme özelliğidir. Wordpress için DoFollow pluginini kullanarak geri izlemelerin spam muamelesi görmelerini engelleyebilirsiniz.
5- Sosyalleşin, yorumlayın ve diğer bloglara bağlantılar verin
Yazılarınızda diğer bloglara bağlantılar verin, onlardan sıklıkla bahsedin. Yine başkalarının bloglarına yorumlar atmanız da tanınmanıza yardımcı olabilir.
6- Sitenizde sosyal medyaya yer verin (Kendiniz de kullanın)
Del.icio.us veya Stumble Upon gibi sosyal imleme sitelerine giden butonlar kullanın. Digg ve Reddit gibi sitelere içeriğinizi gönderirken dikkatli olun: Kısa bir süre için de olsa yoğun bir ziyaretçi akışı sağlarlar ve bazı durumlarda bu kadar ziyaretçiyi siteniz kaldırmayabilir.
7- İçeriğinizi kendiniz üretin, yeni bir şeyler bulun, kendinizi tanıtın
Hakim olduğunuz konulara yoğunlaşın. Diğer web sitelerinden yazılar almak veya onlara bağlantılar vermek yerine kendi içeriğinizi kendiniz üretin. Başkaları tarafından söylenmemiş sözleri söyleyin. Kendinizi sürekli geliştirin.
Dünün flash haberi, bugün önemsizdir.
8- Bildiklerinizi veya öğrendiklerinizi listeleyin ve yayınlayın
Bir konuda hemen her şey yazılmışsa, bunları kategorilere ayırın ve listeleyin. “En…” başlıklı listeler, “200 Wordpress plugini” benzeri başlıklar taşıyan listelerden daha kullanışlılardır. “10 gerekli Wordpress Plugin’i” tarzı başlıklar her zaman tutar.
9- Alanınıza giren diğer sitelere de yazılar yazın
Sadece kendi blogunuzda veya sitenizde yazmayın. İlgilendiğiniz konularla uğraşan diğer sitelere de yazılar yazın.
10- En azından 2 günde bir yazı yazın
Sürekli bir okuyucu kitlesi oluşturmak için sıklıkla yazın. Sitenizi ayda bir ziyaret edenler, muhtemelen bir süre sonra adını unutacaklardır. Her gün yazı yazmayabilirsiniz ama haftada en az 3 kere yazmanız iyi olur.
Sizin de fark ettiğiniz gibi, pek çoğu yeni fikirler değiller ve muhtemelen çoğunu halihazırda uyguluyorsunuz.
Özel Harekat Dairesi Başkanlığı
Günün değişen ve gelişen şartları neticesinde 1987 yılında Asayiş Dairesi Başkanlığı bünyesinden alınarak Terörle Mücadele ve Harekat Dairesi Başkanlığı bünyesinde "Özel Hareket Şube Müdürlüğü"olarak 1993 yılına kadar faaliyet göstermiştir.
Özellikle bölücü terör olaylarının artması nedeniyle 1993 yılında "Özel Harekat Şube Müdürlüğü" Özel Harekat Dairesi Başkanlığı'na dönüştürülerek hizmete başlamıştır.
Özel Harekat Daire Başkanlığı merkezde Eğitim, Personel, Destek ve Operasyon Harekat Planlama ve Değerlendirme Şube Müdürlükleri şeklinde ve (48) ilde Özel Harekat Şube Müdürlüğü şeklinde teşkilatlanmıştır.
Özel Harekat Daire Başkanlığı merkezde Emniyet Genel Müdürüne, İl Özel Harekat Şube Müdürlükleri İl Emniyet Müdürüne doğrudan bağlı olarak görev yapar.
Özel Harekat birimine alınacak personel seçiminde; teşkilatımız gönüllü amir ve memurları arasından polislik mesleğine girişte aranan şartları haiz, spor ve bedeni geliştirme çalışmalarına yatkın fiziki güce sahip, soğukkanlı, disiplinli, atıcılıkta üstün başarı ve eğitimde başarılı olabileceği anlaşılan, azimli ve dayanıklı olanların seçimi yapılarak en az (3) ay süreli olmak üzere özel harekat eğitimine tabi tutulurlar.
Özel harekat eğitimine tabi tutulan personele özel harekat birimlerinde kullanılan her türlü silahlarla atış eğitimleri, keskin nişancılık, silah kullanma teknikleri, arazi ve dağcılık, kapalı alanlarda (bina, uçak, tren, otobüs) rehine kurtarma, spor ve yakın savunma, Atatürk İlke ve İnkılapları, insan hakları konularında eğitim verilir. Özel harekat temel eğitimini başarı ile bitirenler Özel Harekat Şube Müdürlüklerine atanırlar.
Kuruluştan günümüze kadar 29 dönem halinde özel harekat kursu açılmış ve bu kurslardan teşkilatımıza ait amir ve memur 8928 personel ile Özbekistan içgüvenlik birimlerinden (5), K.K.T.C. içgüvenlik birimlerinden (44) personel yetiştirilmiştir.
Teşkilatımızın diğer birimlerinin ve Türkmenistan, Filistin ve Makedonya içgüvenlik birimlerinin talepleri doğrultusunda uçak, bina, araç gibi kapalı alanlarda rehin alma olaylarına müdahele konularında kurslar düzenlenerek, diğer birimlerimizde çalışan polislerimizin yaptıkları operasyonlarda başarı oranının artması, dost ve kardeş ülke konumunda olan ülke polislerinin de modern uygulama biçimlerini kendi ülkelerinde uygulama imkanlarının yaratılması amaçlanmıştır.
Hizmetlerin olumlu yönde başarı ile yürütülmesi, verimliliğin artması amacıyla değişen ve gelişen taktik ve teknikler ile gelişme gösteren silah, mühimmat, araç-gereç, teknik malzeme yenilikleri takip edilmekte ve mali kaynakların imkanları ölçüsünde temin edilmektedir.
Hedefimiz; önümüzdeki yıllarda yeniden yapılanma düşünülerek modern silah, mühimmat, araç, gereç ve teknik malzemeler ile donatılmış, hareket kabiliyeti yüksek, az sayıda personel ile polis sorumluluk bölgesinde meydana gelebilecek rehin alma olaylarına etkili müdahele etmektir.
SMF 1.1.5 Uyumlu Temalar
Temayı İndir
Diablo 3
Temayı İndir
Doodley
Temayı İndir
Tr Butonlar
Efsane Türkler 2
Temayı İndir
EoSMF v2
Temayı İndir
Extreme 2
Temayı İndir
Eylül
Temayı İndir
3 Ağustos 2008 Pazar
Arama Motorları İçin Tavsiyeler SEO
Hatta bu yazımı okuduktan sonra, kendinizi iyi bir SEO´cu (Search Engine Optimization) olarak görebilir, fakat yanılgınızı denemelerinizden sonra algılarsınız. Bu yazımda SEO konusunda bilgi sahibi olacaksınız, fakat profesyonelleşmek için direk bu konuda denemeler yapmanız gerekir. Zira örnek vermek gerekirse, Amerika´da sadece bu işle ilgilenen şirketler mevcuttur. Bu ciddi firmalarla çalışmanın bedeli ise 5000$´dan başlamaktadır. Fakat siz de tavsiyelerime kulak verip, bu konu üstünde yoğunlaşırsanız, bu konu hakkında çıkan makaleleri takip ederseniz başarılı olmamanız için neden göremiyorum.
Bu makalemde web sitenizin optimizasyonu konusunda bir kaç önemli web tasarım ögesi hakkında açıklama ve tavsiyelerde bulunacağım.1. CSS Stylesheet Kullanımı
CSS stylesheet formatını kullanmak hem web sitenizin düzenlemesi için kolaylık sağlar hem de web sitenizin görünümünde bir standart oluşturmanıza yardımcı olur. Web sitesinden daha fazla verim alabilmek için, bazı web tasarımcıları dahili CSS sistemi kullanmaktadırlar. Bu akıcı çalışma sistemi olarak benimsenecek birsey değildir. Dahili CSS´de her sayfada ayrı CSS kodları kullanılır, genellikle web tasarımına yeni başlayanların HTML editörlerini kullanırken bilerek yapmadıkları birşey. CSS kullanımında tam verim alabilmek için harici CSS kodları size avantaj sağlayacaktır. Yani her sayfa için ayrı CSS kodları değil, CSS kodlarının tamamının bulunduğu bir sayfa yaratıp, web sitenizin sayfalarını bu kodlara yönlendirerek daha temiz site yönetimi elde edersiniz. Daha sonra değişiklik yapmak istediğinizde bütün sayfaları ayrı ayrı düzenlemek ve incelemek yerine, tek bir CSS dosyasını düzenleyerek zamandan kazanabilirsiniz. Bu SEO´daki başlıca önemli öğedir.
2. İçerik Yönetim Sistemi (CMS)
Eğer web sitenizin yönetimi için "içerik yönetim sistemi" kurmayı düşünüyorsanız, seçtiğiniz CMS´nin aşağıda belirteceğim özellikleri sunuyor olmasına dikkat etmelisiniz:
a. Web sitenizdeki farklı sayfalar veya bölümler için farklı şablon tasarımlarını uygulamanıza yardımcı olmalıdır. Bu web site içerik optimizasyonu için esneklik sağlar.
b. Farklı sayfalarınızda içerikle ilgili sayfa başlığı ve MetaTag oluşturabilmenizi sağlaması önemli bir etkendir. Her sayfada aynı başlık ve MetaTag arama motorları için sayfanızın durağan olduğunu gösterebilir. Farkı başlıklar ve MetaTaglar, arama motorlarının sayfalarınızı daha çabuk yakalamasını sağlar.
c. Dinamik sayfaları, HTML sayfalardan oluşan durağan sayfalara çevirme özelliği bulunması. Arama motorları dinamik sayfaları okuma özürlüdür. Google webmaster klavuzunun da açıkladığı gibi, "Google dinamik sayfaları index´leyemeyebilir" yazısı, anlatmak istediğimi birinci ağızdan belirtiyor.
Doğal olarak sayfalarınızın hiçbirisi index´lenmezse, üst sıralarda çıkmayı bırakın, bütün emekleriniz boşa gidecektir.
3. HTML Kod Uyumu
İyi bir web tasarım uygulaması: Yazdığınız HTML kodlarının, W3C standartları gibi HTML standartlarına uyup uymadığından emin olmalısınız. Eğer dreamweaver ve buna benzer editörler kullanıyorsanız sayfalarınızdaki kodları dikkatlice gözden geçirmelisiniz. HTML uyumu düzgün olmayan web tasarımları, arama motorlarına kayıt olabilir fakat her sayfa index´lenmez ve bunun sonucunda üst sıralara çıkmak umuttan öteye gidemez. Bazı örnek HTML kodlarını incelemek isterseniz color=#0000ffw3schools.com´un bu sayfasına (link: color=#0000ffhttp://www.w3schools.com/html/html_examples.asp ) göz atabilirsiniz.
4. Grafiklerin Kullanımı
Web sitenizde kullandığınız grafiklerin ağırlıklarını mümkün olduğu kadar düşürün, hatta gereksizleri kaldırın atın. Arama motorları grafiklerinizin güzelliği ile ilgilenmez, yalnızca yazıları okumaktan zevk alırlar. Sayfaları en üstten (metatag) alta doğru (footer) okudukları için, sayfanızın üst bölümlerinde grafik bulundurmamaya özen gösterin. Belki çok beğendiğiniz bir "header"´ı kaldırmak zorunda kalacaksınız, ama belki de bu sayede ziyaretçi sayınız artacak, tercihi siz yapın.
5. Çoklu Navigasyon Menü
Birçok web sitesi Javascript ile hazırlanmış çoklu navigasyon menü kullanır. Mutlaka görmüşsünüzdür, üzerine geldiğinizde yan tarafa doğru kayan bir pencere ve onun aşağısında çıkan alt kategori linkleri vs... Genellikle HTML bOdy tag´ları arasında bulunan bu javascript kodları arama motorları optimizasyonu için dezavantaj yaratır. Ben, javascript kodlarının harici javascript kodları kullanarak HTML kodlarınızdan ayırmanızı tavsiye edebilirim. Örnek vermek gerekirse tagları arasına ekleyeceğiniz <script type="text/javascript" src= "> kodu, kullanacağınız bütün javascript kodlarını dışarıdan çağırmanızı sağlar. Bu da HTML kodlarının bölünmesini engelleyecektir.
6. Kötü Web Tasarımı
Web tasarımınızı arama motorlarına uygun hale getirmek için, yazacağım iki noktadan kesinlikle kaçınmalısınız:
a. Sayfalarınızda çerçeveler (frame) kullanmayın. Arama motorları, bütün çerçeveleri kaydetmez. Kaydettiği çerçeverin de içeri boş olabilir. Örneğin sağ tarafta linklerin bulunduğu çerçeveyi kaydeder diğerlerini pas geçebilir. Bu nedenle optimizasyon başarısızlıkla sonuçlanmış olur.
b. Aldatma - Kandırmaya Çalışma! Yazımı okuyan ilgili arkadaşlara önemle belirtiyorum. Sakın kendinizi milyar dolarlık Google Mühendislerinden üstün görmeyin. Her yolu deneyebilirsiniz ama google arama motorunu aldatamazsınız. Kesinlikle uygulamamanız gereken aldatma tekniklerini bizzat ben denedim. Benim gibi yüzlerce web tasarım meraklısı da denemiştir. Zaten bu yazdığım makale gibi onlarcası da mevcut. Yapmamanız gereken yasak teknikler şunlardır.
Arka plan rengiyle aynı yazı font rengi kullanmayın. Bunlara gizli yazı denir ve alan adınız süresiz olarak google tarafından yasaklanır.
Bir yazı içinde birden fazla font büyüklüğü kullanmayın. Çok küçük yazı tipi kullanmamaya özen gösterin. Birçok arama motoru küçük yazıları gizli yazı olarak algılar ve yine alan adınızın yasaklanmasına yol açabilirsiniz.
Sayfanızın içine anahtar kelime niteliğinde anlamsız kelimeler yerleştirmeyin. Bu sizin üst sıralara çıkmanıza oldukça yardımcı olacaktır, ama sadece bir müddet. Daha sonra sitenizin yasaklanacağına emin olabilirsiniz.
Bir siteniz var ve 1000 site sizin sitenize link vermiş, Google bu linkleri yakalayınca sitenizi bir önem sırasına koyar ve sayfalardaki listelenme sıranızı da yükseltir. Bunu link değişim programlarıyla yapabileceğinize inanabilirsiniz. Ama bu mümkün değildir. Link değişim programlarından uzak durun. Bu tip uygulamalar üst sıralara çıkmanıza belirli bir süre yardımcı olur. Arama motorları link değişim sistemlerini "Kötü Komşular" olarak tanımlar. Aldatmaya yönelik bir hareket olan bu yöntemle siteniz süresiz yasaklanabilir.
Sitenizi üst sıralara çıkarmak için, aldatıcı yollar üzerine düşünmek yerine "Nasıl üst sıralara çıkarabilirim?" diye düşünmenizi ve bu konuda kafa yormanızı tavsiye ederim. Çünkü binlerce dolar maaş alan google mühendisleri sizi engellemek için yeterince düşünüyorlardır.
Google´ın ihbar sayfası (link: http://www.google.com/contact/spamreport.html ) sizin bu aldatma tekniklerini uygulamanızı biraz olsun engeller sanırım. Google´ın bu sayfadan yapılan ihbarları nasıl takip ettiğini bilmiyorum ama sayfada bulunan yazılar ciddi olduklarını kanıtlıyor.
7. Flash Kullanımı
Web tasarımcıları, web sitenizi tamamen flash ile yapmayı ya da sitenizin girişine mükemmel bir flash intro koymayı teklif edebilirler. Ya da siz bu tip şeylere meraklısınızdır, siz kendiniz de ekleyebilirsiniz. Ama sonucuna katlanırsınız. Aslında onların istediği sitenizi çekici hale getirmektir fakat bu izlenen yol sitenizin verimliliğini hissedilir şekilde düşürür.
Site ziyaretçileri, içeriğe kolay ve hızlı bir şekilde ulaşmak ister, fakat bu elbette flash ile mümkün değildir. Flash sitenizi yavaşlatır, yüklenme süresi uzun süren "movie" ler sayfa açılışlarında ziyaretçinizi bıktırır. Hatta bazı kullanıcılarda flash plugin´leri yüklü değilse bir de bunları indirmekle zaman kaybedebilir. Arama motorları flash tasarımları, sıradan bir grafik olarak algılar. Tamamen flash ile yapılmış tasarımların, çeşitli kelimelerle üst sıralara çıkmaları mümkün değildir.
Sonuç:
Bazı web sitelerinde satılan SEO araçları, ümit ettiğiniz sonucu size sağlamayacaktır. Genelde bu tip sitelerde "şöyle sonuç aldım, böyle olay oldu" gibi müşteri feedback´leri yer alır. Ama hiçbir zaman site ismi verildiğini görmedim. Site ismi verilenlerin ise müşterilerinin sanal olduğunu düşündüm. Bunu nasıl söyleyebiliyorum, SEO araçlarını bizzat test ettim. İş yine sizde bitiyor. Deneyim ile sonuca ancak sizin bilgileriniz sayesinde ulaşabilirsiniz.
"Sitenizi 14.745 arama motoruna kaydediyoruz" gibi gereksiz yazılara da itimat etmeyin. Türkçe hazırlanmış bir sayfanın japon arama motoruna kaydedilmesi herhalde önemli olmaz. Yani bir japonyalı, arama motoruna girip "türkçe" kelime aramaz herhalde. Size gerekli olan 3-5 arama motorudur. Paranızı ve zamanınızı gereksiz işler için harcamayın. Harcayanlar anlatıyor, keşfedilmiş bir şeyi yeniden keşfetmeye çalışmayın.
SMF Temalar
Renkli bir tema..
Tavsiye ederim..
Temayı İndir
Abc Theme
Güzel menü butonlarına sahip bir tema..
Rahatça Kullanabilirsiniz..
Temayı İndir
Aqua Theme
Mavi Renkli Bir Tema..
İyi Sayılır..
Temayı İndir
Army Green Theme
Askeri Yeşil Renkli Tema..
Temayı İndir
Brown Theme
Kahverengi Renkli Bir Tema..
Temayı İndir
Colour Cloud MultiColor Theme
9 Farklı Renge Sahip Bir Tema..
Temayı İndir
Logosunu İndir
Ddark Theme
Kapkaranlık Bir Tema.
Temayı İndir
Dred Theme
Siyah+Kırmızı Tema.
Temayı İndir
Koza Kelebeği
Güzel bir tema.. Renkleri uyumlu..
Temayı İndir
Arama Motoru Ajanları
Giriş
Bizim arama motorlarında arama yapmamızdan önce o dosya ve belgelerin bir şekilde bulunup kaydedilmesi gerekiyor. Bunlar için Ajanlar veya örümcekler isminde özel yazılımlar geliştiriliyor. Bu yazılımlar internet adreslerini ve içeriklerini kaydediyorlar. Bu kayıtların yapıldığı sayfalardaki linkleri takip ederek sayfadan sayfaya geçiyorlar. Böylelikle milyonlarca siteye ulaşabiliyorlar. Bu programlar otomatik olarak her bulduğu linkleri gezmektedirler.
Bu ajanların bulduğu web adreslerinin içeriğini kaydeden başka ajanlarda mevcut. Bu ajanlarda kaydettikleri verileri belirli mantıkta sıkıştırıp saklamaktadır.
Bu ajanların dışında siteler için öncelik sırası belirlemek amacıyla çeşitli ajanlar çalışmaktadır. Bunlar o siteye ne kadar link verildiği, bu linklerin karşılığının olup olmadığını karşılaştırarak o site için bir önem puanı vermektedir. Bu sayede önemli görülen siteler aramalarda üst sıralarda yer alabilmektedir.
Ajanlar Nasıl Çalışır?
Ajanlar arama motorlarının birer parçası olarak arkaplanda çalışmaktadır. Performans ve güvenilirlik en önemli noktalar. Ajanların çalışma performansı internet bağlantısının hızına ve bağlandığı sitenin hızına göre değişmektedir. Temel olarak ajanlar aşağıdaki adımları takip etmektedir:
Sayfayı tamamen kaydet.
Kaydedilen sayfadayı parçalara ayırarak içerisindeki tüm linkleri al.
Alınan tüm linkler için işlemi tekrar et.
Ajan herhangi bir Internet veya Intranet adresinden başlayarak sayfaları kaydeder. Her kaydettiği sayfada yeni adresler ile karşılaştığı için sürekli olarak kayıt işlemine devam edecektir.
Problemler
Internetin büyüme hızı ve web sayfalarının sayının artması altında örümceklerimiz ezildi.Büyük çapta hizmet gösteren ajanlar yüksek sayıda web adresi (URL) olması sebebiyle çeşitli problemlerle karşılaşmaya başladılar. Hazır olan tüm sitelerini gezip, taramak ve bunları hafızaya almak çok zor olmaya başladı. Diğer bir yandan bu toplanan verileri diskte yazmakta performans açısından çokda verimli olmamaya başladı. Milyarlarca web sitesini kaydedebilmek için terabytelarca iyi yönetilen disk alanı gerekiyor.
Evre Takası
Sağladıkları avantajlar ile birlikte ajanlarımızın yol açtığı sorunlarda meydana gelmeye başladı. Aynı anda birçok sayfası kaydedilen bir sunucuda fazladan bir yük binmeye ve yavaşlamalara yol açmaya başladı. Bu nedenle daha kibar ajanların hazırlanması gerekti, aynı anda sunucudan fazla veri çekmemeleri için.
Ajanların aynı sunucu üzerinden aynı anda veri çekmesini düzenlemek amacıyla �Evre Takası (Phase Swapping)� metodunu kullanıyoruz. Takas etmek problemin tek çözümü olmasa da başarılı çözümlerden bir tanesi.
Aşağıdaki şekildeki gibi aynı sunuculardaki verileri parçalara ayırıyoruz. Daha sonra aynı satırda olan adreslerden sadece bir tanesine gidip, diğer satıra gidiyoruz. Zamanımız arttığı için sütun sayımızı da artıyoruz. Bunun neticesinde aşağıda ki şekilde görülen çapraz şekilde giden bir yapı oluşuyor. Bu yapıyla birlikte aynı anda aynı sunucu üzerinden veri çekmemiş oluyoruz.
Site Adresi Sıkıştırma (URL Compression)
Ajanlarımız tüm adresleri kaydetmek durumundalar. Bunun için bu adresleri saklarken bir sıkıştırma algoritması kullanmamız gerekiyor, bu algoritma hem hızlı saklanabilmeli, aranabilmeli aynı zaman hızlı geri dönüşüm sağlayabilmeli.
Kullanacağımız algoritma sunucuların birbirleriyle bağlanma ilkelerine benziyor. Algoritmamız da site adresleri kök (root) ve kuyruk (tail) olmak üzere ikiye ayrılıyor. Bir kök dizinin altında ağaç yapısı şeklinde kuyruklar sıralanıyorlar, bu kuyruklar sıralanırken çeşitli köklere bağlanabiliyorlar. Aynı site için birden fazla adres olabileceği içinde yansılar ayrıca belirtiliyor, böylece farklı adreste yayın yapan iki farklı site 2 kez kaydedilmemişte oluyor.
Google Pagerank Nedir?
Pagerank dilimizde tam karşılığı olmayan Google terimidir.Genellikle webmasterlar tarafından ”Link Popülerliği” veya ”Link Puanı” olarak algılanır ama terim olarak Pagerank denir.Pagerank Google’nin sitelere verdiği bir değerdir.
Google Pagerank™ Nasıl Artar ?
Pagerank artırmak için tek bir yol var diyemeyiz.Pagerank sitenin tamamını ele alınarak verilen bir değerdir.Yani kısacası sayfanızın yüksek pagerank değeri alabilmesi için;
-Sitenin insanlığa hizmet etmesi gerekir.
-Spam’ın,Gizli kelimelerin,kötü amaçlı js kodlarının olmadığı bir site gerekir.
-Yazılarınızın özgün olması gerekir.
-Bol bol kendi içeriğinizdeki yüksek Pagerank değerine sahip sitelerden link almanız gerekir.
-PageRank değeri bir ziyaretçinin sayfada harcadığı süreyede bağlıdır.
Google Pagerank™ Yararları ?
-Eğer sayfanız yüksek pr değeri alıyorsa demekki sitenizi Google önemsiyordur.
-Site içeriğiyle pagerank değeri belirlenerek sitenizin Google arama sırası belirlenir.
-Sitenizin Google’daki indexlenme hızına etki eder.
-Google böceklerinin sitenize daha fazla uğramasını ve buna paralel olarak hitinizin artmasını sağlar.
Google Pagerank™ İpuçları
-10.000 tane pr0 yerine 1 tane Pr4 almak daha iyidir.Ama bu pr0′ın değersiz olduğunu,işe yaramaz olduğunu göstermiyor.PR0′la sadece botların sitenize uğramasını sağlıyabilirsiniz.İlersi için pek etkili değildir.
-İçeriksiz,link tarlası ve spam sayfalardan link almak sitenizi olumsuz yönde etkiler.
-Eğer sizin mobilya siteniz varsa size en iyi katkı sağlayacak siteler mobilya,sandalye,masa,koltuk vb sitelerdir.
-Link aldığınız sitelerin sizin linkinizi ”linkler” gibi bir bölümde yayınlaması yerine sitenin içeriği gibi göstermesi daha yararlıdır.
-
Petlas Reklam Filmi
Bu Blogu Neden Açtım?
Daha bir kaç hafta öncesine kadar benim bir forumum var idi..
Ama ne forum..
Her gün forumuma girer, göğsümü gere gere üyelerimin yazdıklarını okur altlarına bir de yorum yazardım..
Lakin forumum free bir hosting firmasında kayıtlı olduğu için bi baktım benim siteyi kilitlemişler..
Bende dedim ki:
-Ne yapalım.. Bizde bir blog açalım.. Ne güzel.. Hem SEO'su falan da var..Netice de açtık bi blog sevgili okuyucu..
Ondan sonra yazdığım bi kaç yazıyı yayınladım..
Baktım olmuyor.
Kendi özel yaşantımı ele veriyorum..
Hemen harekete geçtim ve blogumu sildim..
Artık buradan hizmete devam edeceğim..
Küçük deneme,hikaye hatta ve hatta makaleler bile yayınlıyacağım inşallah burada..
Ne diyelim hayırlısı..



